kes-kopyala-yapıştır'ın ötesi#1 haydar erülgen/04.02.08/birgün gazetesi

Ocak ayını şubata bağlayan hafif güneşin altında. Hakkında istikbaline dair bin bir rivayet ve tevatürün dolaştığı Cihangir parkında. 'Ecnebilerden değil, eskiden okuduğu 'bu dünyaya sürgün' yazarlardan, kaldıysa, ruhuna kaldığı kadarıyla kendini 'yersizyurt-suz' hisseden, mülkiyet hususunda pek hassas ve sıkı, hakkını kimseye kaptırmamaya ezelden kararlı, kuvvetle pek muhtemel ki o sonsuza kadar 'yerli'lerden bir kadın, çocuğuyla birlikte parkın oyun alanında. tzzBiraz önce geldi boş parka, çocuğu 2, en fazla 3 yaşında olmalı. Soğuk havaların kimsesiz bıraktığı parkta ne büyük köpekti kadınlar var ne de sahibinin köpeğini gezdiren kapıcılar, kapıcı karıları. Nereli olduklarını bilmiyorum, 'suvaz'dan mı, Hasan Hüseyin Korkmazgil'in dizelerindeki gibi mi yoksa:"Memleketimiz Suvaz, kazamız Gürün/ İstanbul illerinde sürün allahım sürün".

Bu ara uçakların yolları yine değişti galiba, sabah, öğle, akşam, kalkış ve iniş halinde iyice alçaktan uçan uçaklar görüyorum Cihangir semalarında.
Birkaç gece önce balkona çıktığımda neredeyse içindeki yolcularını gördüm inmeye hazırlanan bir uçağın, çok sevindim. Gelmişlerdi demek. Geçenlerde de Kadir İnanır'la bir benzerliğimizi öğrenmiştim, hayır canım, tabii ki yakışıklılık hususunda değil, memleket nere deyince de bir şey çıkmaz, siyaseten olduğunu da söyleyemem, kendisinin ezel ebed bir 'sosyal demokrat' olduğu söylenir, olsun, bize ne, şimdi sosyalistlerimiz de sosyal demokrat gibi, sayılır, neredeyse... Bir gazetede okudum, Kadir İnanır nerede olursa olsun, evde, sokakta, film setinde, havada bir uçak gördüğünde el sallarmış, iyi yolculuklar dilermiş. 'Güzel klişe'ler vardır, niye olmasın, klişenin güzeli de güzel olur hani, onlardan biriyle söylersek, 'bütün kalbimle' yani, katılıyorum, destekliyorum, kutluyorum Kadir abimizi bu güzel huyundan, insani erdeminden ötürü. Zira yıllardır ben de bu kutlanası eylemi tek başıma gerçekleştiriyorum, el sallıyorum, içimden dua ediyorum, bazen sesimi uçaktakilere duyuracakmışım gibi bağırdığım bile oluyor: Güzel yolcu güle güle! Kız kardeşim Dilek'in eşi İhsan, kendisi mühendistir, uçakların bir-iki dakika kadar havada durduğunu iddia etmişti, gidip havaalanına yakın bir yerden, yakından yani bakacağız zaman bulursak.

O sabah da artık uzun bir zaman, siz deyin 5 ben diyeyim 10 yıl kadar bu yazıların vazgeçilmez kişilerinden olacağı baştan belli olan (bakınız, Birgün'deki ilkyazım, "Narın Gölgesine Övgü") kızım Nar'ı kucağıma almış, pencerenin önünde gevezelik ediyordum. Kitaplar, doktorlar, dostlar çocukla bol bol konuşun diyorlar ya, hele kız çocuğuysa pek dilli olurmuş, işte öyle yapıyordum. Doğan Tılıç, kendisi okul arkadaşı olduğumuzu yazıyor, niye bilmem daha yakın olduğumuzu saklama gereği duyuyor, bölüm, hatta zaman zaman sınıf arkadaşıydık gazetede yazmamı istediğinde, hiç ikiletmeden kabul etmiştim. Sonra da bir ara 'acaba muhtelif gazetelerde doğum yapan yazarlar, gazeteciler bebeklerini anlatıyorlar ya, ben de Nar'ın babası olarak, hem değişik de olur, çocuk büyütme deneyimlerimi mi yazsam' diye düşünmüştüm, galiba öyle de yapıyorum. Nar'a diyordum ki: Şu gördüğün atlas nine, mavi tanrının kızıymış, keyfi yerinde olduğu zaman upuzun kollarını açar, bize böyle kocaman, senin gibi sarı, güneş bibiyi gönderirmiş, bak şu beyaz bulut teyze de onun sana armağanı işte, şu yu-kardaki kara bulut amca da akşamdan mı kalmış ne, eğer biraz daha somurtursa yağmur amca olacakmış gibi... Yoksa bulut erildi de yağmur mu dişiydi, belki de yağmur abla demeli... Neyse bizim küçük 'Şipak'a böyle anlatıyordum, Hırvatça 'nar' demekmiş Şipak, sesi de çok hoşuma gitti.

Bu arada uçak geçti, yolcular yere kavuştu, şükür. Sevdiğim trenlerden biri uykusuz yola çıkmış meğer ne çok gitmiştim o trenle, 17.35 seferiyle, restoranında vakti kerahattır diye oturup rakılar içmiştim Eskişehir'e kadar, hatta 'ünlü' bir fotoğrafım dahi vardır, eskiden 'açık mektup' yazdığım başka gazetede, o köşedeki 40 yaş fotoğrafım o trenden, Pamukkale Ekspresinden kalmadır. O tren virajı değil, uykusunu alamadı bence... Canım babam, olsaydı şimdi, 'abi' derdi bana, "bir bilet aldım gişeden/yolculuk başladı Haydarpaşa'dan"...

Pencereden bakıyorduk Nar'la, parka bakıyorduk, 'kristal gece' gibi, soğuğun faşizmi diyelim, dondurucu ayaz gecesinden canını kurtaran bir kedi gördüm, oyun alanına doğru koşturdu. Kadın çocuğunu tahteravallinin bir ucuna oturtuyordu, kedi bir parça sevgi istemiş olmalı ki, mutlaka öyledir, kadın tekmeyi savuruverdi kediye, allahtan isabet ettiremedi, kedi kaçtı. Oysa çocuğunu kış güneşinde parka götüren Cihangirli kadın hakkında, pek güzel sayılmasa da fena olmayan bir hikâye uydurmaya bile hazırlanıyordum ki o tekme hikâyenin sonunu getiriverdi birden. Çektim Nar'ımı pencerenin önünden, o kedinin ve çocuğun üzüntüsünü görmesin istedim.

İyi ki uçak güzelce indi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başımız sağolsun...

Şehir Eskişehir'dir!

Dışkapı Postası#2