... Ve hatta Abdurrahman Dilipak “Bir garip ölmüş diyeler” başlığıyla yazı bile yazdı köşesinde Muhsin Yazıcıoğlu için. Ama İsmail Güneş’in bedeni yoktu hâlâ ortalarda. Anlaşılan o bir “garip” bile değildi. Çünkü, onun bedenini üç günden sonra değil beş günden sonra görebildi herkes. Hani Yunus’un deyişindeki gibi: “Bir garip ölmüş diyeler/ Üç günden sonra duyalar/ Soğuk su ile yuyalar.” Bu garip deyişi bile garibin elinden alınıp nüfuzlular, unvanlılar veya liderler için kullanıma sokulduysa garipler için elde ne kalmış olabilir ki?.. Evet. Ölümün toplumsal tarihi bir kez daha hükmünü icra ediyor. İsmail Güneş’in öyküsü bütün çıplaklığı ile bize bu adaletsiz, haksız ve vicdansız gerçeği gösteriyor. Ölümün insanları eşitleyen, herkesi, zengini ve yoksulu, güçlüyü ve güçsüzü, nüfuz sahibini ve zayıfı bir anda yan yana getiren o adaleti, toplumsal tarihimizde bir kez daha tuzu kurular lehine onarılarak yeniden inşa ediliyor. Güçlü, nüfuzlu ve unvanlılar her ölümün ardından kendi hikâyel...