Kayıtlar

Aralık, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ayraç#3

Resim
Hikayemiz, bir pazar sabahı gazetesini okumakta olan Hector Berlioz'un -ki kendisi Türkiye'de yaşayan bir Fransız Türk'üdüür- şu ilanı görmesiyle başlar: "25 yaşında, iyi eğitimli, iki yabancı dil bilen, sağlıklı genç, geri kalanını temin edebilmek amacıyla hayatının bir bölümünü satıyor." Hector Berlioz aradığı adamı bulmuştur! Kıvrak bir kalemden saçma-komik bir psikolojik serüven romanı. Gerçekten saçma, gerçekten komik, gerçekten psikolojik, gerçekten serüven, gerçekten roman. Geçen cuma ESB'de unuttuğum ama sonunu bugün getireceğim gerçekten roman, gerçekten psikolojik, gerçekten saçma ve harbiden komik. Alper Canıgüz "Oğullar ve Rencide Ruhlar" ile kitaplığıma giren bir yazardı. Şimdilerde yeni çıkan kitabına ise ancak Tanıl Bora'dan sonra sıra gelecek.

Sonbahar

Resim
Kuşkusuz yönetmen Özcan Alper’e bundan böyle yöneltilecek en tehlikeli soru, “Peki ya sonrası?” olacak. Ben, elbette sinemadaki diğer adımlarının da ‘Sonbahar’ kadar derin ve çarpıcı olmasını dilerim. Ama eğer olmazsa da, “Bazen bir ömre, bir ‘Sonbahar’ yeter de artar” der, geçerim... diyerekten bitirmiş Uğur Vardan bu yılın belki de en dikkat çekmesi gereken filmi Sonbahar için olan yazısını. " her daim düşlerinin peşinde koşan sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına" adanmış ve 19Aralık2000 Hayata Dönüş operasyonunun yıldönümünde gösterime girmiş ve gösterildiği birçok festivalden ödülle dönmüş kelimelerle anlatılmayacak bir film Sonbahar. Sürekli tamir ederken gördüğümüz tulumunu çalarken Yusuf, türkü birden annesinin ağıdına dönüşüyor ve film oracıkta bitiyor sizi düşünceler içerisinde bırakarak. Klişe tabirle boğazımda bir yumruk o Ankara ayazında iki saat amaçsız gezinmem boşuna değilmiş demek. Her ne kadar hiçbirşeyini anlamadığına dair kesin yargılarımın bulunduğu v

Futbol Dilencisi Junior'ın Haftasonu Notları#4

Resim
*Salı gecesi haftasonuna dair notlar yayınlamak biraz garip ama pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Sezon bittiğine göre en erken 11 Ocak'a kadar Dilencilik Notları'na ara. *Haftasonu Futbol Dilenciliğine televizyon karşısında EsEs'i TS karşısında izleyerek başladık. Aslında izlediğimiz en hafif tabiriyle bir ortaoyunuydu. Haftaiçinde günümüz Türk futbolunun en mühim meselelerinden biri olan yönetici eşrafı çapsızlığının güzel bir örneğini ortaya koyan TS Başkanı S.Ş, hakemi ve federasyonu baskı altına aldı ve TS taraftarı da hakemi havaalanında karşılayarak bu oyuna gelince Fırat Aydınus sahada "Evsahibi takım nasıl kayırılır?" üzerine bir doktora tezi yazdı. Demek ki neymiş haftaiçinde yönetimi taraftarı galeyana çağıran başkanın rakibine sol kroşe geçiren oyuncusuna kırmızı kart gösterilmezmiş. 9 kişi kalacak bir TS bırakın EsEs'in üzerine gelmeyi o 1-1'lik skoru bile koruyamazdı. O sinirle de yazmıştım 33. haftada Eskişehir'de kolbastı değil bildiğin

Wilkommen sie bro'

Resim
Bu tür bağlantıları veren Feedjit türü sitelere güvenilir mi bilmiyorum ama son derece kişisel günlüğüm dünyanın çeşitli noktalarından ziyaretçiler tarafından gezilmekte. Hepsi varolsun!

Yapmayın uşaklar!

Resim
Maç yazısı ve anısı türünden birşeyler karalamaya niyetim vardı ama sonradan vazgeçtim. Tek bildiğim ikinci yarıda Eskişehir'de oynanacak maçta Kolbastı değil Çiftetelli oynanacaktır. Ağlamaylan tükettikleri Zigana'nı dağı, onlara o şampiyonluğu haram edecektir!

Sadece bir dağ!

Resim
Ankara-Muş seferini yapan bir uçaktan çekilmiş Erciyes fotoğrafı. Dardanos'a ithafen yayınlamış olayım. Kendisi benim dediğim fotoğrafı yayınlamış zaten.

Bir tutam Kayseri notu....

Resim
*Ahdım olsun Ankara'ya şöyle adamakıllı kar yağsın Vega'dan Ankara'yı bangır bangır açıp dinlemezsem! Sokaklar dolusu şekerli kar kokusu... *Yahya Kemal Ankara'nın İstanbul'a dönüşlerini sevse de ben artık ondan da ötesi bütün şehirlerin Ankara'ya dönüşlerini seviyor gibiyim. Yola çıkar çıkmaz Ankara tabelasını ve karşısındaki rakamı okumaya başladım. Ama Ankara çok soğuk karşıladı tabi. Ve ben Mart 2009'da ilk kez Ankara'da oy kullanacağım değiştiremediğim seçmen kütüğüm yüzünden. 100 metreküp gaza tav olabilirim. Göçççek hazretül devletlülerine duyurulur! *Aslında Kayseri'ye dair çok fazla kapsamlı notlar yazacak değildim ama roykeane kardeşim merakla beklediği için Kayseri'ye ayrı bir madde açmak gerek diye düşünüyorum. Başka bir blogger da "Eskişehir hakkında birşeyler yazacağım, merakla bekleyin" deseydi ben de sabırsızlıkla beklerdim. Herşeyden evveli tarihin izlerinin şehrin merkezinden silinmediği bir şehir Kayseri. Genellikle A

Argaios'a doğru...

Resim
Argaios (Erciyes), tepesinden hiçbir zaman kar eksik olmayan, dağların en yükseğidir ve buna tırmananlar (ki çok azdır) berrak havada hem Pontus (Karadeniz) hem de İssikos (Akdeniz) denizini görebilir...” Antik çağın önemli coğrafyacılarından Strabon, Geographika'sında “dağların en yükseği olarak” olarak tanımladığı Erciyes'i böyle anlatıyor. Bu satırları ilk kez bir Kayserispor maçını yazan Bağış Erten'den duymuştum. Demek ki neymiş, maç yazısı okumak insanın genel kültürünü de geliştirebilir, ufkunuzu açabilirmiş. Konuya dönersek daha önce buraya resmini koyduğum ve o zaman gidip de göremediğim, uzun zamandır özlemini çektiğim Erciyes'e ve Kayseri'ye kavuşma zamanıdır şimdi. 9 günlük tatilin son demlerinin koşuşturmacasından kaçıp geldim Esenboğa'dan ve şimdi benim de Kayseri'ye doğru yola koyulma vaktim gelmiştir. Kavurma yiyip aile hasreti giderme zamanıdır. Kayseri Notları'nı bekleyin :)

Bir tutam bayram notu...

Resim
*Başlığın bayram notları olduğunu bakmayın aslında buralara bayramın geldiğinden pek söz edilemez. Yazının başlığını Salı Radikalindeki Banu K. Yelkovan'ın yazısından çarptım. Bayram pek gelmemişti demiştim ta ki dün sabah "flood" halinde gelen toplu bayram mesajlarına kadar. Hazırcılık yapıp tek mesajı birçok kişiye göndermektense kişiye özel bayram mesajı atılmasından yanayım. "Yok benim öyle kişisel mesaj atamayacak kadar geniş bir feysbuk listesi kabarıklığında bir telefon defterim var" diyene de derim ki ben feysbuk kullanmıyorum. *Arada böyle bu yığılmada takılıp kalan kuzenimin mesajı gibi sabah 5.35 gibi de gelebilir bu toplu mesajlarınız. Gerçi kuzenimin bunu rakı sofrasından atmış olması ihtimali de var ama ben trafiğe takıldığını düşünüyorum. *Bayram sineması kuşağında dün Bank Job denk geldi Kanal D'de. Baktım ki 70ler Ankara'sından sonra 70ler Londra'sı da göze hoş geliyor. Nedir bu maziye olan hayranlık bendeki? *Biraz da eski İstanbul

Ankara'ya her gün bayram!

Resim
Bayram şimdiden dilimize dolanmaya başladı. Ankara'da olacağım için pek birşey yazasım olmayacak. Ama 9 günlük Bayram tatili boyunca biz değerli Ankara sakinlerinin sıkılacağını düşünen Ses Tv yetkilileri uzun çabalar sonucu hepimizin yakından tanıdığı çok ünlü bir ismi 10 gün boyunca akşamları şov yapmak üzere ekranlara çıkarmaya ikna olmuşlar! Tanıdınız mı bü ünlü komedyeni!

Ayraç#2

Resim
1980'den beri yaşadığı Berlin'de yeni ülkeler, yeni denizler, yeni sokaklar, yeni mahalleler bulmuş şair Gültekin Emre. Bulmasına bulmuş da 1956-1980 Ankara'sını unutturamamış bu ona. Şair, çocukluğunun, gençliğinin geçtiği Ankara mahallelerini, sokaklarını, evlerini aramış her gittiği yerde. Onda giderek iyice sararmış, solmuş bir fotoğraf haline gelmiş Ankara. Yitik Kent Ankara, bir şairin gözüyle farklı bir kent biyografisi. G ültekin Özkan olan gerçek ismi, kitabının çıktığı sene doğan oğlunun isminin yayıncı olarak soyismi olarak vermesinden dolayı kullandığı isim Gültekin Emre olan bir şairin dilinden 56-80 arası Ankara'yı okudum bir çırpıda. Sonunun böylesi hüzünlü olduğunu bildiğim ve zevkini çıkardığım için ağırdan alıyordum okuma işini. Ama bölümler bölümleri kovaladı, sayfalar sayfaları ve sonunda elimden düşerse ne yaparım dediğim bu kitap da bitti. Bir şairin gençlik dönemindeki Ankara'ya olan özlemini kendi dilinden ve okuduklarından derledikleri mı

Yok artık Dwyane Wade#3

Resim
NTV'nin haberine göre İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah olayla ilgili yaptığı açıklamada, vatandaşların bu tür olaylarda kendilerini polis olarak tanıtanlara kimlik sormasını istedi. Cerrah, son olayda kendilerine başvurunun geç yapıldığını söyledi: “‘Her üzerinde polis yeleği, her arabasında mavi ışık olan polis değildir. Bunlara dikkat etmek gerek. Polislerimizin kimlik kartları vardır. Sivil olarak ya da polis yeleği giyen, ‘ben polisim’ diyen kişilerden vatandaşlarımızın kimliklerini sormaları gerekiyor. Kalabalık bir eğlence merkezinde bir bayan, polis yeleği giyen 2 kişi tarafından kaçırılıyor. Kimse bunlara ‘sen kimsin’, ‘kimliğini görebilir miyim’, ‘nereye götürüyorsunuz’ diye sormuyor. Ardından orada bulunan kimse ’155 Polis İmdat’ı arayarak ‘böyle bir olay oldu. Polisleriniz bunu yaptı’ demiyor. Şikayette bulunmuyor. Şikayette bulunmak gerek. Bunları yapan polis dahi olsa biz peşine düşeriz. Adli, idari işlem yaparız. Vatandaşlarımızdan istirham ediyorum. Bize hab

Efsaneler ölmez, şekil değiştirir!

Resim
"(Sözde)Üç büyükler bu ülkeye pek çok şeyi getirmiş olabilir ama tribün kültürü diye bir şey varsa onu Eskişehirspor getirmiştir." Mehmet Demirkol