Dışkapı Postası#4
Saat üç olmuş/soğuktan deniz donmuş/balıklar kıyılara vurmuş. (bkz.yazdığı saati bile şarkılarla hatırlayıp telefonuyla belgeleyen şair mizaçlı blogger'ın ruh hali)
Her ne kadar Kavaklıdere ve Efes'in ortaklaşa sunmuş olduğu kablosuz internet imkanları dahilinde Esenboğa'dan yazıyor olsam da hayata bağlandığımız mekan olan Dışkapı'dan gözlemlerimle tekrar birlikteyim. Giderek bir futbol bloga döndüğünü farkettikten ve bundan epeyce rahatsız olduktan sonra artık kendi öz amacım olan kişisel tarihime not düşmeye devam etmeliyim. Yazmamamın birçok sebebi var aslında. Tek bir sebep de denebilir.
Uzun uzadıya, aklıma gelince yazdığım bir cümleyi sömürerek yazdığım yazılara yardımcı olan Homer Simpson'lu not defterimi kullanmaz oldum. Belki de yine o gün almış olduğum Parker kalemle ilham perileri için ortak bir çekim noktası oluşturmuşlardı. Olmayan ilhamın ortaya çıkmasına vesile olmuşlardı belki de. Şimdi yine çalaklavye girişiyorum.
*Gündüzleri çağıldayan bir ırmak gibi kalabalık ve gürültülü Esenboğa geceleyin İn-Cin ligi'nin en çekişmeli doksan dakikalarına sahne oluyor. Bana da hakemlik teklif ettiler, nerem doğru ki dedim?
*31Ekim'de yaşanan işten çıkarma faciasından sonra ilk kez gece vardiyasında kahvaltıya indim. Zaten hepi topu iki gün Esenboğa'ya gelir olduk, iyice tadım tuzum kesildi. inflack'e akrostiş yapmıştım. İlk satırından alıntı; "Esenboğa'dan ayrı kaldım, biçareyim."
*"Çaya kaç şeker alırsın? diye bir ses sormalı ya ara sıra..." demiş ya Can Yücel, işte geçen hafta bu kapandan kurtulan arkadaşlarımın sesleriydi aradıklarım belki de. Gecenin karanlığında yemekhaneye giden boş koridoru şakalaşmalar ve içten kahkahalarımız inletirdi. Şimdi ayakkabımın ve bağcıklarının seslerinden başka ses duyamayınca içim titredi. Şimdi şimdi anlar oldum onların kıymetini. Nerede yolunu gözlediğimiz uçaklar, tartıştığımız gülüştüğümüz yolcular, etiketlenecek bagajlar, serviste, kontuarda, uçak altında, ofiste şakalaşılacak ve bir tatlı muhabbeti paylaşacak arkadaşlar? Belki de onlar şimdi sıcak evlerinde yataklarında mışıl mışıl uyuyorken ben onlarsız geçen geceye sövüyorum, kahvaltım yarım kalıyor, zor atıyorum kendimi dışarıya.
*Bu haftasonu şehre EsEs, bir tane Futbol Dilencisi Baba, Erciyes dolaylarından bi ağabey esintisi geliyor. Çekerim siyah-kırmızı formamı üzerime biter dertler! Ne Esenboğa'nın tezek kokan terminali kalır aklımda, ne gamlı geceler! "Sonra üzülsem, üzüldüğüme üzülsem" demişti ya Mirkelam o hesap üzüldüğüme de üzülüyorum babam ve abimle maça gidecek olmanın heyecanı sarıyor sonra. Az değil EsEs'in İstanbul'daki Glory Trilogy maçlarının ilkinde son penaltıyı kalecimiz Ferhat kurtardığında abimi yere yıkmışlığım vardır.
Can ciğer kuzu sarması/Ne de güzel oluyor ailece futbola doyması
*Haftaya cuma da Trabzonspor Gençlerbirliği'ne konuk olacak. "İnsan değiliz Trabzonluyuz" diye tezahürat eden bir tribünde maç izlemek fevkaladenin fevkinde tabiri caizse velhasıl kelam. Ay gözüme Bülent Ersoy kaçtı da!
*Volkan Konak'la Feridun Düzağaç aynı sahneyi paylaşsınlar işte ben o an ölürüm!
*Yenikent Asaş Stadı'na gitmeyi düşünmek bile yorucu.
*Dünya'nın Göççek zulmünü görmüş bütün halkları, Birleşin! Çok pis piyasanız var adiyim!
*Yaklaşan yerel seçimlerle birlikte sadece Güneydoğu'da değil Eskişehrimde de tansiyon yükselmeye başlamış. Ampulün dersini aldığı son birkaç yerden olan Eskişehir haritada mavi kalmalıdır ve inanıyorum kalacaktır. Kemal Abi'ye inat!
*Geçen pazar güzel havanın da hatrına maça yürüyerek gittim 19 Mayıs Stadına. Ulus'ta ne görsem beğenirsiniz. Ellerinde ""Kurbanlık Koyun" tabelalı o gizemli amcalar. Onların bu pazarlama ve reklam stratejisinden faydalanan birileri çıkmayacak mı merak ediyorum? Tam da Peluş'la o amcaları anmışken geçen gün Esenboğa'da üstüne çok iyi geldi bu. Uğur Dündar tipi gazetecilik örneği gösterip resimlerini bile çektim. Bir dahaki sefer gizli kamerayla pazarlık yapan potansiyel müşteri pozunda iç dünyalarına dikey bir dalış planlıyorum.
*Kapanışı geçen hafta Eskişehir'e gittiğimde yine oltasını kırık gördüğüm gamlı balıkçı yapsın. Porsuk kıyısında nehre kıçını dönmüş oturan bu yaşlı ihtiyar her daim kırık oltası, minik köpeği ve içinde bir iki balık kovasıyla gelip geçen insanları "Allah rızasi için Porsuk'u kirletmeyin" diye uyarıyor. Ama her daim oltası kırık. İnadına soruyorum babama her gördüğümde "Yine kırmışlar mı oltasını?" diye. Cevap hep aynı: "Durdurmaz ki eşşoluşekkler". Şaka maka "Hadi gel köyümüze geri dönelim amca", "Akşamüstü dedikoduya dalmış teyzeler" "patenci kız" ve "Kıbrıs Şehidi Yüzbaşı Cengiz Topel" şehrin ve insanlarının koşuşturmacasına ortak olan heykellerden şimdilik sadece aklıma gelenleri. Kimisi içine tükürür sanatın, kimisi şehrin yaşantısına ortak eder böylesine. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana torbalar değil ocaklar dolusu kömür az!
Yorumlar