Dışkapı Postası#8
*Yukardaki resimde CAPAV olarak gördüğünüz yer Kabil uçağında kalan 3 boş yeri gösteriyor. Gitmek isteyen?
*Aralara derelere serpiştirilen notlardan, sözlüklerden "Issız Adam" hakkında çok şey okudum. Yarın gidip ilk seansta izleyeceğim sanırım. Sizce bu filmi izledikten sonra yaşamım eskisi gibi olacak mı? Ben de biraz ıssız mıyım ki?
*Yine izlediğim alakasız maçların devre arasında çalınan şarkılardan dilime pelesenk oldu birşeyler. Zeynep Casalini'den geliyor; "...ziyaretçim olma, refakatçim ol"
*Bugün girdiğim ALES'ten sonra anladım ki sayısal yeteneğim %85 körelmiş. Kalan %15 ile dolmuş otobüs parası hesaplama, temel toplama çıkarma işlemlerini yapıyorum. Yuvarlanıp gidiyoruz çok şükür!
***spoiler***
*... üşüyüp de girme koluma, sevgilim ol!
***spoiler***
*Dün arkadaşlarla Devlet Tiyatroları'nın Eşik adlı oyununu izledik. Herşeyden önce 7 yaşında o oyuna gelen ve ailesiyle tiyatro izleyen çocuklara imrendim. Babamla futbol maçı, annemle Yaprak Dökümü'nden başka sinemada film veya tiyatro izlemek isterdim. Galiba Eşik'in etkisindeyim. 70li yıllarla birlikte o gördükleri şehrin ışıklarına karışan ve elbet bize de yer vardır diyen ailelerin şehirde yaşadıkları dramı anlatan oyun toplumun zamanında kanayan yaralarına değinmiş. Türk Sineması daha önce Levent Kırca'nın İstanbul'a göçtüğü ve ailesini kaybettiği film(adını hatırlayamadım!) ve biraz değişik versiyonuyla muhteşem kadrosuyla "Köyden İndim Şehire" insanımızın şehir ve göçle olan büyük imtihanını gözler önüne sermişti. Yine de bu çelişkiyi sahnede görmek de iyi geldi.
*Köyden İndim Şehire dedim de hatırladığım kadarıyla Ankara'da çekilen nadir filmlerden birisi. Benim gibi Ankara'ya bir anlamda "vurulmuş" birisi için bulunmaz fırsat dedim ve filmi bir de Ankara açısından alıcı gözüyle izledim. Beklediğim etkiyi yaratmadı ama aşağıdaki resimdeki "Beyaz Takkeli Bina" Kore Şehitleri Anıtı'nı görmek bile içimi açtı gece gece.
*Bu hafta Futbol Dilenciliği babında takdire şayan bir çabam olmadı. Cuma günü keyifsiz bir biçimde Gençlerbirliği-Trabzonspor maçını izledim. 19 Mayıs'a çöken puslu ve kirli havanın da etkisiyle maçtan hiç tat alamadım. Ama Trabzonspor 3 puanı almasını bildi.
*Vakti zamanında biz Beytepe'de tellal iken konferansa gelen Alev Alatlı konuşma sırasında sigarasını yakmıştı da dumanaltı olmuştuk. Dumanı gözüme gözüme gelmişti böyle.
*Vakt-i zamanında Pegasus'un Esenboğa'daki işleriyle haşır neşir iken köfte arabası şeklinde seyyar check-in arabalarımız vardı. Kokoreç arabası gibi sarı ilginç şeylerdi. Uykudan yeni kalkmış iki memur biz arabaları ofisten çıkartır, kontuara sürüklerdik kayak takımlarıyla İsviçre Alpleri'ne gidenlerin arasından. Sonra seyyar tabelayı asardık üzerimize PGT190 Van diye! Sen ne kadar garba, biz o kadar şarka! Sıra sıra THY kontuarlarının yanında market karşısına açılmış gözüpek bakkal dükkanları gibiydik. Sonra yandı o terminal bize kalan hatıralar işte!
*Sonra o aralar bu Slowtürk yeni çıkmıştı. Serviste falan duyuyorduk ama pek de konduramıyorduk radyonun ismini. Sonra sonra bu Pegasus'un callsign dediğimiz çağrı kodu da Suntürk idi. Koskoca Slowtürk oldu mu size Suntürk! Suntürk aşağı Suntürk yukarı. Koca koca pilotlar altlarında 79 tonluk uçaklarla bize radyocu gibi konuşuyolardı ESB sınırlarına girer girmez. Sonra ne zaman Slowtürk gazeteye ilan verdi bir ara da biz de aydık Suntürk'ün Slowtürk olduğuna :)
*Sen ne kadar garba, başkaları o kadar şarka serisinden devam edip Kabil yollarına düşenlerin Cuma geceki manzaralarıyla bitirelim bu Dışkapı'nın mandallığını da.
Yorumlar
kendi blogumu istiyorum!
sondan bi evvelki foto beni kotu yaptı. deniz altında pervane görmek boğulacak derecede korkmama sebep oluyor, bu da onun gibi ama en azından oksijen alabiliyorum burnumla, daha rahatım.